Sabırlık vardır,güneşin ateş yağdırdığı iklimlerde biter.Anasının memesini tutup emen yavru gibi,toprakları kavrayan köklerinden,uçları süngülü dik yapraklarını salar.Cehennemde yanan ifrit gibi on yıl alevlerde yavaş yavaş büyür ve güneşte parlayan bitkisel bir anıt olur.On yıllarca aldığı ışıkla sıcaklığın-bir kıymığını bile alakoymadan-yeni bir kılıkta yine yaratılışa verir.Böylelikle,en yalın tanımıyla iyi insana benzer.Hayattan aldığını fazlasıyla gene yaşama verir.
Sabırlığın çiçeği,bir otomobil egzosunun püf
demesiyle beli kırılan çıtkırıldım bir menekşe çiçeği değildir.Sapı on
onbeş metre boyunda dimdik bir direktir.Bu saplar devi,ucuna doğru her
yöne,sapla tam çeyrek açıdan dümdüz dallar salar,müzik notalarının
do,re,mi'sini andıran bu dalların en aşağısındaki en uzun,bir
yukarsındaki az kısa onun üstündeki ise daha da kısa olarak yükselir.Her
dalın üst tarafında bir dizi sarı alev yanar.İşte sabırlığın mavilere
yükselttiği koca şamdan!Sabırlık bu çiçekle on yıllarca yaradılıştan topladığını yine yaratılışa verir ve bütün canını bir çiçeğe
verdiği için ölür.Ama öldüğü halde adı üçbin yıldan beri
"ölümsüz"dür.Athanato.Çiçeğin sapını keserler çardağa direk yaparlar.
II
İtalya'da tarla kuşlarını hiç durmamasıya öttürmek için,ateşle kıpkızıl kızartılmış toplu iğne uçlarıyla cızz diye bir gözünü,cızz diye öteki gözünü yakarlar.İki gözü kör olan tarla kuşunu bir kafese koyarlar.Mavi,açık,duru göklerde özgür uçmaya alışkın kuş,ilk önce gözlerini örttüğünü sandığı kapkara paçavrayı tırnaklarıyla parçalamaya çabalar ve zavallı,kendini bir kat daha yaralar.Karanlığın gözüne yapışan bir paçavra bir is ya da kurum değil,bir zindan gece olduğunu anlayınca,kanat hızıyla geceyi aşmaya,güne güneşe kavuşmaya çabalar.Çırpınır,çırpınır,her kanat vuruşu katı kafese çarpar,acır,acır!..Kara gece aşılmaz bir kara duvardır.Uçucu kanatlardan kat kat güçlü,iç hızıyla ötmeye koyulur,öter öter.Gecenin öte tarafında gönlünün gününü güneşini,nûr âlemini yaratır.Yine o mavi göklere çıkar,tâ altında ufuklara kadar ıssızlaşan yeryüzüne pırıl pırıl pullar gibi renk renk cıvıltısını döker,döker.Allah esirgesin duramaz;çünkü durunca karanlık,ökseci kuşçunun kara parmak ve avuçları gibi varlığını kavramaya koyulur.Öter,öter yaratılışa bütün canını,gönül cömertliğiyle harıl harıl döktükten sonra,boynu bükük,şu dar-ı dünyaya gözleri açık,aramızdan şükranla ayrılır.O da en kısa tanımıyla iyi insana benzer.Aldığı kadarını,hatta aldığından çoğunu dünyaya verir.
III
Bafa gölünün kıyılarında boy atan Yılan Bıçağıadlı bir
çiçek vardır.Çanağının ortasındaki konisine olan almayan tüm renkleri
havadan ve topraktan emip toplamıştır.40-50 santim boyunda bu koca
koni,enli yeşil-kırmızı tonlarının karmaştığı çanağının ortasına,çoğu
açıkta kalarak oturmuştur.İnsanlar Tales'ten önce de sonra da bu apaçık ulu güzelliği saksıya,avlu bahçelerine almaya çabalamışlar,yaşatmayı
başaramamışlardır.Yılan Bıçağı ancak kendi istediği yerde yaşar.Bu
yanıyla özgür insana benzer.O güzelin dayanılmaz pis kokusu vardır
ki,kendini
kötü sataşmalardan,saldırılardan korur.Bu yanıyla da çağdaş insana benzer.Güzelliğini gösterirken kötülüğü öteler.Yılan bıçağının güzeller güzeli konisini alıp döverler,yılan ve akrep sokmasına en iyi ilaçtır.Bu yanıyla evrensel iyi insana benzer,doğadan aldığı herşeyi,yaşamını başka bir canın var olması için verir.Yararını canında taşır.
(not): I.-II. Balıkçı Babanın ,III. benimdir.
Balıkçı Baba böyle
tamamlamamı beğendi ve onayladı.Ölünceye dek dostluğumuz sürdü.Bu
üçlemenin öyküsünü yakın zamanda size ulaştıracağım.
II
İtalya'da tarla kuşlarını hiç durmamasıya öttürmek için,ateşle kıpkızıl kızartılmış toplu iğne uçlarıyla cızz diye bir gözünü,cızz diye öteki gözünü yakarlar.İki gözü kör olan tarla kuşunu bir kafese koyarlar.Mavi,açık,duru göklerde özgür uçmaya alışkın kuş,ilk önce gözlerini örttüğünü sandığı kapkara paçavrayı tırnaklarıyla parçalamaya çabalar ve zavallı,kendini bir kat daha yaralar.Karanlığın gözüne yapışan bir paçavra bir is ya da kurum değil,bir zindan gece olduğunu anlayınca,kanat hızıyla geceyi aşmaya,güne güneşe kavuşmaya çabalar.Çırpınır,çırpınır,her kanat vuruşu katı kafese çarpar,acır,acır!..Kara gece aşılmaz bir kara duvardır.Uçucu kanatlardan kat kat güçlü,iç hızıyla ötmeye koyulur,öter öter.Gecenin öte tarafında gönlünün gününü güneşini,nûr âlemini yaratır.Yine o mavi göklere çıkar,tâ altında ufuklara kadar ıssızlaşan yeryüzüne pırıl pırıl pullar gibi renk renk cıvıltısını döker,döker.Allah esirgesin duramaz;çünkü durunca karanlık,ökseci kuşçunun kara parmak ve avuçları gibi varlığını kavramaya koyulur.Öter,öter yaratılışa bütün canını,gönül cömertliğiyle harıl harıl döktükten sonra,boynu bükük,şu dar-ı dünyaya gözleri açık,aramızdan şükranla ayrılır.O da en kısa tanımıyla iyi insana benzer.Aldığı kadarını,hatta aldığından çoğunu dünyaya verir.
III
Bafa gölünün kıyılarında boy atan Yılan Bıçağı
kötü sataşmalardan,saldırılardan korur.Bu yanıyla da çağdaş insana benzer.Güzelliğini gösterirken kötülüğü öteler.Yılan bıçağının güzeller güzeli konisini alıp döverler,yılan ve akrep sokmasına en iyi ilaçtır.Bu yanıyla evrensel iyi insana benzer,doğadan aldığı herşeyi,yaşamını başka bir canın var olması için verir.Yararını canında taşır.
(not): I.-II. Balıkçı Babanın ,III. benimdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder