==============
ATAM İÇİN - III -
==============
ATAM İÇİN - III -
==============
================================
BURSA NUTKU'NUN GERÇEK ÖYKÜSÜ
================================
BURSA NUTKU'NUN GERÇEK ÖYKÜSÜ
================================
Dostlarım,
Atamızın "Bursa Nutku" Dünyanın bütün Devrimci Gençliğine yol,yön, yöntem göstericidir.
1958 Mayısında çıkarmaya başladığım UFUK dergisi 1958 Ekiminde seçildiğim "Gençlik Devrim Merkez Komitesi" çalışmalarına yardımcı oldu.27 Mayıs Devrimiz başarılınca 1960 Haziran'ında son sayısını çıkardık.Fotoğrafta son sayı kapağımız var.Devrim programı için özet önerimizi içeren yazım,yanıda Atatürk'ümüzün "Bursa Nutku".
Ç.A. adlı tuzak adamve daha bir çokları nutkun bAtatürk'ün olmadığı yalanlarını yaydılar.Düzgün tarihçi Ahmet Niyazi Banoğlu'nun tanıklığı ve ulaşabildiğim zamanın gazeteleri tam ve gerçek öykünün aşağıdaki olduğunu saptadım.1933 diline dokunmadım.
Biz Devrimize kadar Atamızın yönteminden ve yolundan ayrılmadık.Dergilerin içinde en az 10 tane Bursa Nutkunu ayrı yapraklar olarak sakladık.Alanlar çoğaltarak çevrelerine dağıttılar.Etkili oldu.Başka bildirilerimiz için de aynı yöntemi kullandık.
Sonsuzluğa yürüyen Komite üyeleri:
"Raif Ertem,Alp Kuran,Kurthan Fişek,Doğan Maytalman,Mehmet Dinçel,Süha Çilingiroğlu,Ercan Hancılar"
can kardeşlerim,yoldaşlarımı özlemle arıyorum.Beraber olmuş,birlikte savaşmış olmaktan onur duyarak anıyorum.
Atamız bizimle hep beraberdi,bugün de Milletinin başında bizimle.
İçten sevgimle kardeşleri
İ.TAN
-----------------------------------------------------
Atamızın "Bursa Nutku" Dünyanın bütün Devrimci Gençliğine yol,yön, yöntem göstericidir.
1958 Mayısında çıkarmaya başladığım UFUK dergisi 1958 Ekiminde seçildiğim "Gençlik Devrim Merkez Komitesi" çalışmalarına yardımcı oldu.27 Mayıs Devrimiz başarılınca 1960 Haziran'ında son sayısını çıkardık.Fotoğrafta son sayı kapağımız var.Devrim programı için özet önerimizi içeren yazım,yanıda Atatürk'ümüzün "Bursa Nutku".
Ç.A. adlı tuzak adamve daha bir çokları nutkun bAtatürk'ün olmadığı yalanlarını yaydılar.Düzgün tarihçi Ahmet Niyazi Banoğlu'nun tanıklığı ve ulaşabildiğim zamanın gazeteleri tam ve gerçek öykünün aşağıdaki olduğunu saptadım.1933 diline dokunmadım.
Biz Devrimize kadar Atamızın yönteminden ve yolundan ayrılmadık.Dergilerin içinde en az 10 tane Bursa Nutkunu ayrı yapraklar olarak sakladık.Alanlar çoğaltarak çevrelerine dağıttılar.Etkili oldu.Başka bildirilerimiz için de aynı yöntemi kullandık.
Sonsuzluğa yürüyen Komite üyeleri:
"Raif Ertem,Alp Kuran,Kurthan Fişek,Doğan Maytalman,Mehmet Dinçel,Süha Çilingiroğlu,Ercan Hancılar"
can kardeşlerim,yoldaşlarımı özlemle arıyorum.Beraber olmuş,birlikte savaşmış olmaktan onur duyarak anıyorum.
Atamız bizimle hep beraberdi,bugün de Milletinin başında bizimle.
İçten sevgimle kardeşleri
İ.TAN
-----------------------------------------------------
BURSA NUTKU
5 Şubat 1933'te Bursa’da, Ulucami’de namaz kılan yüz kadar insan, aralarında konuşmuşlar; Neden İstanbul’da ezan Arapça okunurken Bursa’da Türkçe okunuyor diye dedikodu yaptıktan sonra, işi evkaf müdüründen sormağa karar vermişler. Evkaf müdürü valiye gidin, demiş. Cemaat topluca vilayete gidiyor. Fakat vali, öğle yemeğindedir. Hükümet konağının mermer merdivenlerine çömelip oturuyorlar. Mesele polise, tümene, jandarmaya aksediyor. Tertibat alınıyor; Bu arada Ankara’ya da : “ Bursa’da irtica var ” , diye telgraf çekiliyor. O esnada Atatürk, otomobille İzmir’e gitmektedir. Haberi yolda alıyor. Yaptığı ve inandığı inkılapların öz sahibi sıfatıyla, tehlikede gördüğü eseri için, hemen Bursa’ya koşuyor. İşi bizzat inceliyor; kararını Anadolu ajansına kısa bir tebliğ ile bildiriyor:
“Bu din meselesi değil, dil meselesidir”.
O akşam, Çekirge yolundaki köşkte Atatürk’e bir yemek verildi. Sofrada on üç, on dört kişi vardı. O günkü hadiseden dolayı Atatürk’ün gönlünü almak üzere, bu on dört kişiden birisi:
-Efendim, diye söze başladı; Bursa gençliği bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü…
Konuşmaya devam edemedi. Atatürk bir işaretle onun sözünü kesti:
-Bursa gençliği de ne demek?
Biraz sertçe sordu.
-Memlekette parça parça, yer yer gençlik yoktur, sadece ve toplu olarak Türk gençliği vardır!
Sonra Türk gençliğinden ne anladığını şöyle tarif etti:
-Türk gençliği inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “polis henüz İnkılap ve Cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: “demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım” , diyecektir. Onu hapse atacaklar. Kanun yoluyla itirazlarını yapmakla beraber, bana, İsmet paşaya, Meclise telgrafalar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek, “Ben, inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir”, diyecektir.
Atatürk, gözlerini sofradakilerin yüzlerinde dolaştırdı:
-İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!” ,
dedi.
“Bu din meselesi değil, dil meselesidir”.
O akşam, Çekirge yolundaki köşkte Atatürk’e bir yemek verildi. Sofrada on üç, on dört kişi vardı. O günkü hadiseden dolayı Atatürk’ün gönlünü almak üzere, bu on dört kişiden birisi:
-Efendim, diye söze başladı; Bursa gençliği bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü…
Konuşmaya devam edemedi. Atatürk bir işaretle onun sözünü kesti:
-Bursa gençliği de ne demek?
Biraz sertçe sordu.
-Memlekette parça parça, yer yer gençlik yoktur, sadece ve toplu olarak Türk gençliği vardır!
Sonra Türk gençliğinden ne anladığını şöyle tarif etti:
-Türk gençliği inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “polis henüz İnkılap ve Cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: “demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım” , diyecektir. Onu hapse atacaklar. Kanun yoluyla itirazlarını yapmakla beraber, bana, İsmet paşaya, Meclise telgrafalar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek, “Ben, inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir”, diyecektir.
Atatürk, gözlerini sofradakilerin yüzlerinde dolaştırdı:
-İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!” ,
dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder