ARDIÇ AĞACI

Ölse bile yok olmayanların ağacı ARDIÇ AĞACI
Kullanım alanları göz önünde tutulduğunda, ardıç ağaçları Antik Anadolu uygarlıkları ve Efe kültürünün ortak bitkilerinden biridir: Efe öldüğünde, baş ve ayak ucuna ardıç dalları konarak ateşler yakılırdı, ayrıca Efenin mezarının başına da ardıç ağacı dikilirdi. (19)  Frig ve diğer Anadolu uygarlıklarında da ardıç, mezar yapımında kullanılan çok önemli bir ağaçtı. Frig tümülüslerinde genellikle ardıç ağacıyla kaplanmış mezar odaları yapılırdı. Frigler ardıçtan mobilya malzemesi de yapmışlardır. Gerçekten de ardıç türlerimizin insanı çarpan çok etkili bir kokusu vardır, özellikle yağmurlu havalarda kokuları belirgin bir şekilde artar. Bu kokularından dolayı yerli ardıç türlerimizden Juniperus foetidissima “kokulu ardıç, yağ ardıç” olarak adlandırılır ve Ege bölgesinin alpin alanlarında yetişir (Foetidissima= keskin kokulu).  Ardıç kokusu, mezarın yanından geçen kişiye mezarda yatanı hatırlatma, ölen kişinin anılmasını sağlama gibi bir işlev görüyor olmalıdır. Kokulu ardıç 2000 metreden daha yüksek rakımlarda yetişebilir. Ölen efelerin de dağların zirvelerine gömülüp başuçlarına ardıç ağacı dikilmesi efenin söz konusu ağaçla özdeşleştirildiğini göstermektedir. Osmanlı döneminde de mezarlıklara kokulu ağaç ve bitkiler ekilmesi yaygın bir gelenekti. Günümüz Anadolu insanı da ardıç ağaçlarını hâlâ mezarların başına dikmektedir.
Ardıç ağacının ölen kişilerin mezarının başına dikilmesinin sembolik anlamının temelinde ardıç ağacının biyolojik özellikleri yatar. Ardıç ağaçları öldükten sonra da yüzyıllarca çürümeden ayakta kalırlar. Örneğin Juniperus foetidissima, öldükten sonra da dikili ve kuru olarak 300 yıldan fazla yıkılmadan ayakta kalabildiği gibi, devrildikten sonra da 100 yıldan daha fazla çürümeden kalabilir. (20)  Bu özelliği ile yağ ardıç (kokulu ardıç) bulunduğu ekolojik bölgenin en uzun yaşayan, öldükten sonra da varlığını en uzun süre devam ettiren ağacıdır. Bu biyolojik özellikleri dolayısıyla ardıç ağaçları ölen insanların yok olmadıklarını ve ayakta durduklarını sembolize eder. Yitip giden, ancak unutulmak istemeyen mücadeleci insanların mezarları başına ardıç ağacı dikilmesi suretiyle, ardıcın yaşarken ve ölüp kuruduktan sonra 500 yıla yakın çürümemesi özellikleri mezarda yatan kişiye özgülenmiş olmaktadır. Ölen, ama ayakta kalan mağrur kahramanların sembolüdür ardıç ağacı. Ardıç kelimesinin de bu özelliklerden dolayı, “arda kalan, yok olmayan” anlamında olduğu düşünülmektedir.
Ardıca saygı
Orta Asya Türk mezarlarına da ardıç ağacı dikilmesi bir gelenekti. Orta Asya Türk lehçelerinde ardıca “Arçan”, “Arçın”, “Ardaç”, “Arça” ve “Ardıç” gibi adlar verilmektedir. Dolayısıyla ardıç ismi öz Türkçedir. Ardıç, bütün Türk dünyasında sevilen ve saygı duyulan bir ağaçtır. Ardıç, ateşle yapılan temizlemeyi ve aynı zamanda kötü ruhların kovulmasını sembolize eder. Yakut Türkleri ardıcı kutsal bilirler, bu yüzden ev, ahır ve diğer yerleşim yerlerini ardıç ile tütsülerler. Şeytana ve her türlü kötülüğe karşı ardıç tütsüsü yapılırdı. Altay Türklerinde bir eve hastalık geldiğinde ardıç tütsüsü yapılmaktadır. Tütsü için ardıç budağı alacak kişinin son bir yıl içinde yakını ölmemiş olmalı, temiz olmalı, kadın ise hamile olmamalıdır. Ayrıca ardıca giderken içki götürülmemeli, ardıcın yanına arabayla veya atla değil yaya olarak gidilmelidir. Ardıç dalı alınmadan, ağaca çaput bağlanmalıdır. Ardıç ağacından dalı için izin alınmalıdır, silah bulundurulmamalıdır, ardıca giderken başka bitki ve çiçek koparılmamalı, kuş yuvası bozulmamalıdır. Bunlara uyulmazsa ardıcın yardım etmeyeceğine inanılır. Altay Türkleri dağ geçitlerinden geçerken ardıç ağacından bir dal yakarak tütsülerler ve kötü ruhları kovdukları için rahatça yollarına devam ederler. Kazak Türklerinde de kötü ruhları ve hastalıkları kovmak için bebek beşiği ve ikamet alanları ardıçla tütsülenmektedir. (21)
Özellikle Afyon ili olmak üzere Anadolu’da ardıç ağaçlarının dağlara tanrı tarafından dikildiği inancı vardır. Ardıç budağının kesilmesi ya da koparılması yasağı Anadolu’da da yaygındır. Erzurum’un Çat ilçesinde yer alan bir ardıcın dallarını koparanların zarar göreceklerine inanılır. Yöre halkı bu ağacın bayılma hastalığı olan çocuklara şifa verdiğine inanır. Sivas Divriği’de bir ardıca yağmur duası için gidilir. Altında kurbanlar kesilir. Anadolu’da ardıç kaşıntı ve uyuz hastalığının tedavisinde kullanılır; ardıç katranı içilir bunun için. Siğil tedavisi amacıyla Divriği dolayında bir ardıca siğil sayısı kadar çivi çakılır. Kar fazla yağdığında karın kalkması için de ardıç ağacına yalvarıldığı ve ondan “Kabayel” yollanmasının istendiği belirtilmektedir. (21)
Görüleceği üzere Hititlerden bu yana Anadolu insanı ardıç ağaçlarından hastalıklarına halk ilacı üretmektedir. Adi ardıç veya cüce ardıç olarak bilinen ve yaprakları hoş kokulu olan Juniperus communis’in kozalakları yemeklerde baharat, ayrıca ardıç rakısına güzel koku kazandırmakta kullanılır. Akşamcılarımızdan, ardıç rakısı tutkunlarına bir sorumuz var, kaçıncı kadehten sonra kendinizi Neolitik Çağ Tanrısı, Hitit İmparatoru veya Ege’nin Efesi gibi görmeye başlıyorsunuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder